Sevdim Seni
Günlük rutin yürüyüşlerimden birini yapıyorum. Çarşı'nın kalabalığından geçip Akaretler Yokuşu'na yöneliyorum. Sağlı sollu açılan yeni kafelerle pek güzelleşti bu yokuş. Bir kafenin önünde yerdeki karo taşlardan bazılarının üzerinde şairlerimizden şiirler kazılı.
“Seni Düşünürken bir çakıl taşı ısınır içimde”
Başka alıntılar da var diğer karolar üzerinde. Bu takılı kalıyor zihnime. Tebessüm ederek, insanın içinde ısınan çakıl taşını düşünerek yoluma devam ediyorum.
Akşam üzeri takip ettiğim bir blog üzerinden Halil Cibran'ın büyük aşkı Mary Haskell ile ilişkisi, aşk mektupları hakkında bir yazı okuyorum.
Rastgele ancak aynı gün içinde karşıma çıkan bu yazılar düşüncelere dalmama yol açıyor. İnsanların sevmeyi, aşık olmayı beceremediği, genellikle sorumluluk almak istemedikleri için kaçtıkları bu ve benzeri duygular şarkılarımda ses buluyor zaman zaman. Aşk, aşkı taşımak, sürdürebilmek her babayiğidin harcı değil.
Müzikle birleştirip bir yazı yazmaya karar veriyorum. Aklım fikrim müzikte ya...
İşte, Halil Cibranın sevgi üzerine bir şiiri. Bunu son zamanlarda çok dinlediğim ve sevdiğim çağdaş Amerikan piyanist – besteci Brad Mehldau'dan “Don't be Sad (Üzülme)” adlı parçayı dinlerken okumanızı tavsiye ediyorum.
Bunun üzerine Almitra, 'Bize sevgiden bahset...' dedi.
Ve o başını kaldırdı, insanlara baktı. Üzerlerine sinen derin dinginliği duyumsadı.
Ve yüksek bir sesle konuşmaya basladı:
'Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin, Yolları sarp ve dik olsa da...
Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi, Telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da...
Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın, Kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi, Sesi tüm hayallerinizi darmadağın etse de...
Çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer. Sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
En yükseklere uzanıp, Güneş'le titresen en hassas dallarınızı okşasa da, Köklerinize de inecek, ve onları sarsacaktır, Toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
Mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker; Çıplak bırakana kadar döver, harmanlar; Kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
Bembeyaz olana kadar öğütür sizi; Esnekleşene kadar yoğurur; Ve Tanrı'nın İlahi sofrasına ekmek olasınız diye, Sizi kendi kutsal ateşine savurur...
Sevgi bütün bunları, Kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar, Ve bu biliş, Hayat'ın kalbinin bir cüzünü yaratır...
Ancak korkunun kıskacında, Salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsanız, O zaman örtün çıplaklığınızı, Ve sevginin harman yerine adim atin...
Adim atin, kahkahaların tümünün olmadığı, Sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya, Ve ağlayın, ama tüm gözyaşlarınızla değil...
Sevgi hiçbir şey sunmaz, sadece kendisini, Hiçbir şey kabul etmez, kendinde olandan gayri...
Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de; Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle...
Sevdiğinizde, 'Tanrı benim kalbimde, ' yerine, Söyle deyin, 'Ben kalbindeyim Tanrı'nın...'
Ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına, Çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka...
Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa, Bırakın bunlar sizin de arzularınız olsun...
Erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali, Şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak, Ve kanamak, yine de istekle ve coşkuyla...
Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak, Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak...
Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak, Akşamın çöküşüyle de, eve huzurla dönmek...
Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua, Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...
Halil Cibran (1883-1931)
Ardından, çok sevdiğim Gülten Akın'dan “Sevdim Seni” adlı şiirini Robert Schuman'dan seçtiğim (Fantasiestücke, Op12: III. Warum?” adlı eserle dinlemenizi öneriyorum (Jonathan Biss çalıyor).
19cu yüzyıl bestecisi olan Schuman, pek çok kez intihara teşebbüs etmesine yol açan manik-depresif ataklarla mücadele ederken başyapıtlar üretmiş bir besteci.
Sevdim Seni
“Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim “Uyandım bir sabah” gibi değil, öyle değil Nasıl yürür özsu dal uçlarına Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü Yitik ceren arayı arayı anasını buldu Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek Soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı Ağustos dindi Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
Gülten Akın (1933 - 2015)
Ve bu yazı için ilk kıvılcımı yaratan o çakıl taşı şiiri
Kendimden bir şey koymazsam olmaz elbette. Gülten Akın'ın “Sevi Dizeleri” adlı şiiriyle bestelediğim parçamı koyuyorum buraya. Bu parçayı tasarlarken bir kuzey İtalya şehri olan Padova'da yürüttüğüm ileri master çalışmam nedeniyle ağır mühendislik analizleri yapıyor, nehir kenarında gerçek eski bir cadı evine, ve Galileo'nun astronomi araştırmalarını yürüttüğü Specola tarihi kulesine bakan kaldığım dairemde nehirden gelen ördek sesleri, kiliselerden yükselen çan sesleri, Astor Piazzola ve Eric Satie gibi bestecilerin müziklerini dinliyordum.
Çakıl
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken Bir çakıl taşı ısınır içimde.
Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975)
Hep sevgiyle kalın.